Çocukluğumuzda anne babalarımızın yanında senede birkaç defa Konya merkeze gider gelirdik.
Bu gidişler bazen sağlık sorunları bazen de üst baş almak için olurdu. Akşamdan hazırlık yapılır sabah “şeere” (şehre) gideceğiz diye bir heyecan sarardı.
Sabah anne babamızın yanında hızlı adımlarla köy postasına (köy otobüsüne) doğru yürür yerimizi alırdık.
Otobüsler o zamanlar şimdiki gibi konforlu olmasa da herkesin samimi bir şekilde yolculuk ettiği araçlardı. Büyükler ve bayanlara özellikle yer verilir, gençler genellikle arka beşli dediğimiz uzun koltuğa sıkışarak otururlardı. Şimdi belki İlginç gelebilir ama hayal meyal hatırlarım emmiler otobüste sigara yakarlar, duman altında sohbet ederek yolculuk edilirdi.
Derken otobüs Konya merkeze girer Mevlana Türbesinin yanı başında tek mezarın hemen yanında durur yolcuları boşaltırdı. Genellikle köy otobüsleri burada durur, tekrar buradan kalkardı. Herkes oradan sağa sola dağılırdı. Bense döner döner o tek mezara bakar dururdum, kim acaba bu diye. Bu mezar Konyalılar ve köyden gelenler için neredeyse kutsal sayılırdı. Hatta oradaki yol yapılırken belediye tarafından oradan kaldırılıp üçler mezarlığı içine alındığı, ama o gecenin sabahı mezarın tekrar eski yerine geldiği gibi hakkında birçok şehir efsanesi de vardı.
Bu tek mezara baka baka otobüsten iner, çevrede zikirli ilahiler çalan üç tekerlekli seyyar satıcılar arasından Konya sokaklarına dağılır, tekrar aynı mezarn yanıbaşınd otobüsün köye hareket etme vaktini beklerdik.
Daha sonraları araştırdıkça bu mezarda yatanın yani Aık Şem’î nin çok kıymetli bir şair olduğunu öğrendim…
Hafta sonu büyük ustanın kabrini ziyaret ederek o günleri bir kez daha yâd ettim ve kendisi hakkında kısa bir bilgi vermek istedim.
Şem’i’nin asıl adı Ahmet’tir. Kaynaklar 1784 yılında Konya’da doğduğunu yazmaktadır.
Babası Konya’nın ünlü helvacılarından Mehmet Ağa’dır.
Helvacılığı babasının yanında öğrenmesine rağmen bu mesleğe pek sıcak bakmamış Şem’i. Silleli Sürûrî’nin yanında okuma yazma öğrenmiş ve şiire merak sarmış. Bu vesile ile kendisine “çevresini aydınlatan kimse” anlamına gelen “Şem’i” mahlası verilmiş. Anlatılanlara göre Şem’i pek de düzenli bir gençlik hayatı sürmemiş. Sorumsuz ve rindâne bir yaşam tercih etmiş. Türbe yakınlarında bulunan kahvehanelerde âşıklığa yoğunlaşmış buralarda zaman geçirmiş. Türbe kahvehanesini çalıştıran Âşık Dertli ise Şem’i’deki yeteneği anlayıp kendisine farklı bir ilgi göstermiş.
Zamanla Şem’inin şöhreti İstanbul’a kadar ulaşmış. İstanbul’a davet edilmiş ve Padişah tarafından kendisine İstanbul’da kalması teklif edilmiş fakat Şem’i kabul etmemiş. Yine de padişah Şem’iye Konya çarşı ağalığı görevi vererek onurlandırmış. Mevlevi büyüklerle ve şairlerle oturup kalktığı için Şem’i Mevleviliğe de ilgi duymuş. Kırk beşli yaşlarında hac vazifesini yapmış. Hacca gidiş hikâyesi ve bu konuda yazdığı koşmaları da ayrı bir konudur.
Ömrünün son demlerinde çarşı ağalığını bırakan Şem’i 1837 yılında ağır bir hastalığa yakalanmış vefat edeceğini anlayınca defnedileceği yeri belirleyip son şiiri olan şu koşmayı yazmıştır;
.
Bülbülden bir nidâ geldi güllere
Vefasın sürmeden göçtü gidiyor
Üftadeler yalın ayak yollara
Ağlaya ağlaya düştü gidiyor a bülbül
Yiğitlik bâbında beysin paşasın
Mevlam ömür versin binler yaşasın
Gelin ey bi vefâ helâllaşasın
Şem’i ecelgâhın içti gidiyor a bülbül
Bahar eyyamından bülbül sesinden
Çıkarmış perçemin fino fesinden
Eyvah gönül kuşu can kafesinden
Pervâr etmiş uçup uçup gidiyor a bülbül…
.
Ayrıca bir koşma yazıp mezar taşına onun yazılmasını vasiyet etmiş. Bu koşma da şu şekildedir;
Hazreti âdem gibi irsen hezaran yaşına
Akıbet bir gün gelirse sen mezarın başına
Kimseye baki değildir bu cihan zilli hayal
Gafletinle meyil edüp aldanma kalp nakkaşına
Girmedi kabre benimle âli evlad ile mal
Berkidüp toprağı başımdan dağıldı aşina
Akıbet bir gün olursun sende muhtacı düa
Oku birkaç fatiha bahşeyle din kardaşına
Ey birader baksana yetmez miyim ibret sana
Şemi namım bir nişan olsun mezarım taşına
.
Yine Şem’i’nin aşağıdaki Konya Methiyesi dillere destan bir ustalıkla yazılmış.
.
Aşk-u şevk ile kurulmuştur binası Konya’nın
Ol sebepten bad-u cennettir hevası Konya’nın
Hicrine mahtubunu kılmış muhayyer aşıki
Davet etmiş dostuna olmuş hevası Konya’nın
Hor gezer ademleri amma veli irfan olur
Hafızı gayet ceri alimleri umman olur
Hasılı bir katre abın nuş eden aslan olur
Galiba toprağının bu iktizası Konya’nın
Bülbül elhan eylemez bu beldede vaktü seher
Zikri Mevlana’ya mani olmuş ol murgameyer
Heft kişverde hezarı aşıklar ya hu çeker
Zümreyi nadan değildir müptelası Konya’nın
Evliyasın eyleyim dersek eğer bir bir hisap
Eylesem icmali tafsilini olurdu bin cilt kitap
Durma sende eyle kutbu Mevlana’ya intisap
Ordadır aşıkların açık livası Konya’nın
Açtı canda yareyi güş eyledik neyle kudüm
Biz anın dervişiyiz inkarımız yok bilumum
Şah-ı kutb-ul arifindir hazreti Mollay-ı Rûm
Şüphesiz makbûlü haktır evliyası Konya’nın
Konya’da Eflatun misali var menendi çok rical
Gösterir ayine-i İskenderiye’den çok cemal
Bulunur civarı Mevlana’da erbabı kemal
Her şebi ruz eylemiş Şems’in ziyası Konya’nın
Kış olunca donanır ahbapla vahdet-ü haneler
Kurulur pazarı aşk mamur olur kaşaneler
Şem-i aşk üzre yanar pervaz ider pervaneler
Yaz olunca var Meram üzre sefası Konya’nın
.
Şem’i yatağında üç gün hasta yattıktan sonra ebedi âleme göç etmiş. Vasiyeti üzerine Mevlâna’nın yanı başına defnedilmiş. Kendisine Allah’tan bir kez daha rahmet diliyorum.
.
1986 yılında Konya’nın İsmil Kasabası’nda dünyaya geldi. İlkokulu ve Ortaokulu İsmil Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda okudu. Ardından İsmil Lisesi’ni bitirerek Selçuk Üniversitesi SBMYO Muhasebe Bölümü’ne kaydoldu. Daha sonra Anadolu Üniversitesi AÖF Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne geçti ve buradan mezun oldu. “Ovanın Bereketli Toprağı İsmil” ve “Hatırda Kalanlar İsmil” kitaplarını yayınladı. Evli ve dört çocuk babasıdır.