Doksanlı yılların başlarıydı, İsmil Cumhuriyet İlkokulu’nda öğrenciyken bir ders arası yayılan dedikodu ile bütün okul meraklı ve heyecanlı bir şekilde koşarak okulun bahçe duvarlarına tırmanmıştık. Okulun bahçesinin güneybatı kısmında “kafatası” bulunduğu dedikodusu hızla yayılırken, dönemin belediyesine ait iş makinaları da gelmişti. O zamana kadar burada bir mezarın olduğunu biz çocuklardan, açıkçası hiç birimiz bilmiyorduk. Daha sonraları öğrendiğimiz kadarıyla aslında orada olup biten olay şu şekildeymiş;
Mevzu bahis olan yerde eskiden beridir bir mezar varmış, bu mezarın bulunduğu yer “tekke” adı ile anılagelmiş bu zamana kadar. Bu mezarda bir çökme meydana gelmiş, gelen iş makinaları ve belediye çalışanları tarafından tekrar düzenlenmek istenmiş. Gel zaman git zaman, buraya bir bahçe çevrilip ufak bir de mescit yapılmış. Ama burada yatanın kim olduğu hakkında kimsenin bir bilgisi olmamış.
İşte o gün bugündür bu “tekke” denilen yer, benim de son derece dikkatimi çekti. Hatta zaman zaman köyün büyükleri tarafından telefonla aranıp buradaki yatırın kim olduğuna dair bir bilgiye ulaşıp ulaşamadığım hakkında soru soranlar da oldu. Bu konunun üzerine düştüm ve araştırmalara koyuldum. Fakat şuana kadar ulaşabildiğim kaynaklarda bu konuyla alakalı hiç bir bilgiye rastlamadım. İsmil’in yaşlıları ile irtibat kurup onların çocukluk yıllarında bu bölge nasıldı, nasıl bilinirdi öğrenmek istedim. Aldığım cevaplar biraz efsaneleşmiş şekildeydi. Cevaplardan bazıları aynen şöyle;
” Burada biz kendimizi bildik bileli bir tek kabir vardı, buraya tekke derler oldu bitirim. Dili açılmayan çocukları, bazı hastalık ve sıkıntısı olan çocukları buraya getiriller etrafında dönderip dua ederlerdi, çocuklar iyileşirdi.”
” Burda bir derviş yatırımış guzum, seher vakitleri burdan bir ışık çıkar, Battalın guyunun oraya gider gelirmiş. (ordan su alıp geldiğini söyleyenler de var)”
” Buraya evelden ahiri tekke derler, bi mezar vardı burda, rahatsızlığı olan çocukları getirillerdi, çocuklar iyilşeşirdi.”
” Burda mevlananın dervişlerinden biri yatır derlerdi. Biri bozdağda biri burda biri de üçlerde yatarmış.”
” Burdan sabah namazı vakti bi ışık çıkar kesikler tarafına gider geri gelirmiş, bir şık da İsmil köy mezarlığından çıkar mezarlığın hemen batı tarafındaki çukurun kenarındaki eski kuyunun başına gelir geri gidermiş, öyle duyardık.”
Bu cevaplar bakıldığı zaman şehir efsanelerini andırsa da, bahsedilen ışığı gören şahitlerin olduğunu isim isim verenler de yok değil. Öyle veya böyle bu topraklar boş değil,bir yaşanmışlık var sonuçta. Bu bölgeye “tekke” denilmesinin elbet bir sebebi olmalı.
Tekkenin literatürde karşılığı şöyledir. “Tarikat mensubu dervişlerin ve mutasavvıfların hem yaşadıkları hem de ibadet ettikleri yapılara tekke denir.”
Geçenlerde Osmanlı Devlet Arşivinde, Hicri 1249 Miladi 1833-34 tarihli Konya ve köylerinin nüfus kayıtlarının tutulduğu defterde araştırma yaparken, İsmil’i inceleme fırsatım oldu. Bu kayıtlarda hane reislerinin ve erkek evlatlarının isimleri, yaşları, lakapları, meslekleri vs. not edilmiş. İsmil’de ilk hane olarak köy imamı yazılmış, ardından 2. hanedeki isim ” Kara sakallı Meşayh Mustafa veled Kurtoğlu Ali” dir. Yani, Kurtoğlu Ali’nin evladı Meşayh Mustafa.. Defterde kişiler fiziksel özelliklerine göre de yazılmıştır.
Burada “Meşayh” kelimesi dikkatimi çekti. Meşayh, “tekke şeyhi, pir, önder, reis vs.” gibi anlamlara gelmektedir. Bu kişinin vefat tarihi 11 Zilhicce 1252, yani 19 Mart 1837, 55 yaşında olarak düşülmüştür. 1837’de 55 yaşında vefat ettiğine göre doğum tarihi, yaklaşık 1782’dir. Bu tekke denilen yerdeki metfun kişi bu kayıttaki isim midir bilinmez ama, kuvvetle muhtemel burayla alakalı durum olma olasılığı yüksektir. Bu kayıttaki kişi sonuçta bir Tekke şeyhi, şeyh, pir… olarak kaydedilmiştir. Kendisine ait bir evladı aynı kayıtlarda bulunmamaktadır.
Günümüzde halen bu tekkeye gidip, özellikle çocuklarına şifa bulduğunu söyleyenler oldukça fazladır. Ayrıca tekkenin batı kısmındaki açık alanda da eskiden çok sayıda kabirin olduğu ve burada bir çok kemik kalıntısı çıktığı anlatıla gelmektedir.
Tüm bunlar göz önüne alındığında buranın boş bir yer olmadığı aşikardır. Fakat tarih, rivayetler üzerine inşa edilemez, gün olur belki buradaki metfun pirin kim olduğunu net bir şekilde buluruz. Her kimse rivayetler onun bir Allah dostu olduğunu işaret ediyor. Rabbim rahmetiyle muamele etsin. Selam ve dua ile….
1986 yılında Konya’nın İsmil Kasabası’nda dünyaya geldi. İlkokulu ve Ortaokulu İsmil Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda okudu. Ardından İsmil Lisesi’ni bitirerek Selçuk Üniversitesi SBMYO Muhasebe Bölümü’ne kaydoldu. Daha sonra Anadolu Üniversitesi AÖF Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne geçti ve buradan mezun oldu. “Ovanın Bereketli Toprağı İsmil” ve “Hatırda Kalanlar İsmil” kitaplarını yayınladı. Evli ve dört çocuk babasıdır.
Eline emeğine sağlık murat bey köyümüz ismilin ne kadar değerli olduğunu sizlerin arastırmalarıyla daha iyi anlıyoruz selam dua ile.. Eyvallah