Göbüt Osman, 1905 yılında İsmil’de dünyaya gelmiştir. Babası Solakoğlu Hacı Mehmet Efendi’nin oğlu Abdullah, annesi ise Madenoğulları’ndan Ali Efendi’nin kızı Havva hanımdır. Babası Cihan harbi zamanında seferberlik emri ile harbe katılmış, bir daha dönmemiştir.
Göbüt Osman, henüz 6-7 yaşlarında iken babasız kalmış, aileyi geçindirme görevini küçük yaşta üstlenmiş zorluklar çekmiştir. Hatta bir keresinde İsmil’de Bayat mevkiinde olan tarlalarını öküzlerle sürmeye gittiği, gece ay çıkınca, gölgesini kendisini takip eden biri sanıp korkup, köye kaçıp geldiği anlatılır.
Oğlu rahmetli Abdullah dedemden ve babamdan duyduklarım kadarıyla, Göbüt Osman, çok otoriter, sert mizaçlı bir insanmış. Koyunculukla ve kısmen tarımla uğraşmış. İsmil ilk belediye olduğu 1956 yılında belediye encümeninde görev almış.
1973 yılında İsmil’de vefat etmiş.
Kendisinden dedeme, dedemden babama, babamdan da bana aktarılan bazı halk hikayeleri ve kıssalar vardır. Bunlardan biri “Bizim Hikayeler” isimli kitabımda da yer verdiğim “ÜÇ NASİHAT” isimli kıssadır ki, derlediğim kadarıyla, sizlerle paylaşmak istedim. Büyüklerden hikayeyi farklı şekilde bilenler de vardır muhakkak… Biz kendi bildiğimizle anlatalım hele…
…..
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, bir babayla oğul yaşarmış. Oğlunun evlilik çağı gelmiş çatmış. Baba, oğluna münasip bir eş bulmuş evlendirmiş.
Oğlan köyün jandarma komutanıyla çok sıkı arkadaşmış. Birbirlerini çok severler, yedikleri içtikleri ayrı gitmezmiş. Köyde de herkesin güvenini kazandığını düşünüp, kendisini çok şanslı hissedermiş. Eşi kendisine çok samimi davranır, kocasının her adımına vakıf olmaya çalışırmış. Oğlan da eşini çok sever, onun bu samimiyetine karşılık kendisine aşırı güven duyarmış.
Derken oğlunun bu davranışlarını takip eden ve toy olduğunu düşünen baba, bir gün tarlada çalışırken oğlunu yanına çağırmış.
“Bre oğul, Allah mesut etsin, yolun açık olsun, Allah seni korusun” diye söze başlamış ve şöyle devam etmiş, “ey oğul sen daha çok toysun, herkesi dilinin tatlılığına iyi tavırlarına göre değerlendirip kendini kaptırıyorsun” demiş. “Sana üç nasihatim var oğul, bir, avradına çok sır verme, iki, sonradan görmüş kişiden para isteme, üç, sen sen ol devletin adamlarıyla dost olma…”
Oğlan, babasının bu sözlerini kendisinin mutluluğunu çekemediğini düşünerek iyiye yormamış.
Babası bunu anlamış, oğluna “beni yanlış anlama oğul, istersen bir sınayalım bu dediklerimi” demiş. Oğlan her ne kadar bozulsa da, babasının söyledikleri kafasını karıştırmış.
Eve gitmiş, kimseye görünmeden ağıldan bir koyun kesmiş, büyükçe bir torbaya koyup, samanlığa gömmüş. Ardından çarşıya gidip babasına inatla, köyün en görgüsüz adamından borç para istemiş almış. Bu sırada Jandarma komutanıyla da daha samimi olmuş. Akşam gelmiş hanımıyla baş başa kalınca, sessizce “hanım sana bir sır vereceğim ama kimseye söyleme başımız belaya girer, ben bugün bir adam öldürdüm ve torbaya koyup samanlığa gömdüm” demiş.
Bir iki gün geçmiş, bahçede eşiyle birlikte otururken, yok yerden bir sorun çıkarıp, hanımına iki tokat atmış. Hanımı da buna “eli kanlı herif, adamı öldürdün samanlığa gömdün de sıra bana mı geldi, boyun devrilsin” diye bağırmaya başlamış.
Derken bu olay jandarmanın kulağına gitmiş. Jandarma kocasını karakola çağırmış, “hakkında böyle böyle duyumlar var doğru mu” diye sormuş. Oğlan da “ben kim adam öldürmek kim biz dostuz bana inanmaz mısın” diyerek komutan arakadaşına sitem etmiş. Bu sırada oğlanın jandarmaya gidip geldiğini gören borç para istediği görgüsüz adam, yolda yakasına yapışarak “paramı ver, borcunu öde de öyle gir hapse gireceksen” demiş.
Jandarma komutanı oğlanın sözlerine inanmayıp eve baskına gelmiş ve oğlanın hanımına cesedin yerini sormuş, hanımı ise yerini göstermiş. Tam jandarmalar oğlanı tutuklayıp ellerine kelepçeyi takmışlar götürecekken, çukuru açtıran komutan, torbada insan değil bir koyunun cesedinin olduğunu görmüş. Torbadan koyun cesedinin çıktığını gören, eşi, sıkı dostu jandarma komutanı ve borç para istediği adam başlarını öne eğmişler ve mahcup şekilde oğlanın elindeki kelepçeleri çözmüşler.
Tam bu sırada baba oğluna yaklaşmış “ gördün mü ey oğul” dercesine oğlunun yüzüne tebessümle bakmış…
Kaynak:
Murat Yaylacı, Bizim Hikayeler, Kitap Dünyası Yayınları, İstanbul, 2024
1986 yılında Konya’nın İsmil Kasabası’nda dünyaya geldi. İlkokulu ve Ortaokulu İsmil Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda okudu. Ardından İsmil Lisesi’ni bitirerek Selçuk Üniversitesi SBMYO Muhasebe Bölümü’ne kaydoldu. Daha sonra Anadolu Üniversitesi AÖF Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne geçti ve buradan mezun oldu. “Ovanın Bereketli Toprağı İsmil” ve “Hatırda Kalanlar İsmil” kitaplarını yayınladı. Evli ve dört çocuk babasıdır.