Gazi İsmail Çavuş
İsmail Çavuş, 1887 yılında Konya’nın İsmil Köyü’nde doğmuştur. Babası Karaman Madenşehri’nden gelme Gart Hasan oğlu Ali Efendi, annesi ise Fatma hanımdır. Ali Efendi’nin iki kız evladından sonra dünyaya gelen tek erkek çocuğudur.
Askerlik çağına geldiğinde her Türk evladı gibi vatanî görevini yapmak üzere, Edirne Topçu Birliği’ne gitmiştir. İsmail Çavuş burada topçu çavuşu olmuştur. Bu sırada Osmanlı Devleti savaşlarla ve türlü sıkıntılarla mücadele etmektedir. Yunan, Bulgar ve Sırplar baş kaldırmış, 1. Balkan Savaşı başlamıştır. Bulgarlar, Rusların yardımıyla Edirne’yi kuşatmıştır.
Edirne Bulgarların eline geçmiş, tüm askerler esir alınmış ve Bulgaristan’a götürülmüştür. Esirler çok kötü şartlara maruz kalmışlardır. İsmail Çavuş da bu esirler arasındadır. Kendisi daha sonraları Bulgarların çok zalim olduğundan, esirlere ve özellikle kadınlara türlü kötülük yaptıklarından, hatta bir keresinde gözleri önünde hamile bir kadının karnından süngü ile çocuğunun çıkarıldığından üzüntü ile bahsetmiştir. Bulgarlar esirlere yemek bile vermemişlerdir. İsmail Çavuş ve diğer esir silah arkadaşları, açlıktan ayaklarındaki çarıkları ıslatıp yemişler ve hatta kimi zaman at dışkısının içindeki arpa danelerini toplayıp yiyerek hayatta kalmışlardır.[1]
1912 yılında başlayan Balkan Savaşı yaklaşık 11 ay sürdükten sonra barış sağlanmıştır. Bulgarların elindeki esirler açlık ve susuzluktan bîtap düşmüşler birçoğu ağır şekilde hastalanmışlardır. İsmail Çavuş da çok hasta vaziyette iken, taraflar arasında esir değişimi gündeme gelmiştir. Lakin esirler arasında hasta olanlar yerinde kalacak diye bir söylenti ortaya atılmıştır. Bu sırada esir değişimi için tesadüfen İsmail Çavuş’un yüzbaşısı Necati Kumandan oraya gelmiştir.[2] İsmail Çavuş, kumandanını görünce “yüzbaşım beni bu gavur elinde bırakacak mısınız?” diye yakınmıştır. Necati Yüzbaşı ise, “çavuşum, seni ben sırtımda yine götürür burada bırakmam” diyerek, İsmail Çavuş’u oradan İstanbul’a getirmiştir. Buradan memleketine dönen İsmail Çavuş, kısa bir süre sonra 1914 yılında Cihan Harbi’nin başlamasıyla tekrar cepheye çağırılmıştır. Önce İstanbul’a, oradan da Çanakkale Conkbayırı’nda kendi birliğine katılmıştır. Conkbayırı’nda bir Cuma günü askerler deniz kenarında çamaşırlarını yıkarken bir İngiliz saldırısını kendisi şöyle anlatır;
“Bir Cuma günüydü, kazanlarla su kaynatıp çamaşırlarımızı yıkıyoruz, temizlik yapıyoruz ve asker dinleniyor. Derken uzaktan bir atlı dörtnala bize doğru geliyor. Gele gele bizim Necati Yüzbaşı… Bana ‘çavuş, çavuş! Topla askeri herkes top silah başına geçsin, birazdan burası yanacak, İngiliz gemileri geliyor’ dedi. Ben de herkesi görev başına topladım. Bu kargaşada kazanlar, sular hepsi devrildi. Yüzbaşı sürekli geliyor gidiyor ama ateş emr vermiyordu. Bu gidip gelme birkaç sefer oldu. Biraz daha yaklaşırlarsa gemiler topların mevzilerinden çıkacaktı ve ateş etmemizin hiçbir anlamı kalmayacaktı. Yüzbaşım, ne olursa olsun isterse kellemi alsınlar deyip ateş emri verdi. Gemiler de bize ateşe başladılar, ortalık cehennem yerine dönmüştü. Yerdeki kazanlar, kaplar havada uçuşuyorlardı toz duman arasında… Topçum, uzun biri, İngilizlerin ‘yarım dünya’ dedikleri koca bir geminin bacasından topu düşürdü. Koca gemi döne döne bağıra bağıra battı.”
Birinci Cihan Harbi dört yıl sürmüştür. Köyde İsmail Çavuş’un ailesi, şehit düşmüştür diyerek oğullarından artık ümidi kesmişlerdir. İsmail Çavuş 1918 yılının sonunda Konya’ya gelmiştir. Amcasının oğlu Rıza o sırada Konya’da medresede hafızlık dersi almaktadır. Onun kaldığı yere gitmiş ve amcaoğluyla buluşmuşlardır. Ertesi gün medreseden bir tane talebeyi müjdeci olarak İsmail Çavuş’un köyüne göndermişlerdir.
Talebe İsmil’e gelir, kuyunun başında bir kadının testilere su doldurduğunu görür, yanına yaklaşır ve İsmail Çavuş’un babası Ali Efendi’nin evini sorar. Kadın “ ne yapacaksın kuzum sen Ali Efendi’nin evini, ben onun karısıyım buyur”der. Talebe ise, oğlundan haber getirdiğini söyler. Fatma Hanım elindeki testileri heyecanla yere atar, korku ile oğlunun ölüm haberini getirdiğini sanarak talebeye oğluna ne olduğunu sorar. Talebe de korkmasına gerek olmadığını, oğlunun yaşadığını, şu anda Konya’da amcasının oğlunun yanında olduğunu söyler. Fatma Hanım, talebeyi evine getirir, eşine müjdeyi verirler. Komşular ve köylüler toplanırlar sevinçle. İsmail Efendi müjdeci gence bir adet tosun bağışlar, Fatma Hanım ise örgü çorap, takke vs. hediye verip genci uğurlarlar.
İsmail Çavuş’un geleceği gün tüm köylü hazırlık yapar ve karşılamak için köyün girişinde toplanırlar. İsmail Çavuş, ikindi namazına yakın bir vakitte köye gelir, anne baba, eş dost ve tüm köylü ile hasret giderir. Eve gelinir, yemek yenir, herkes İsmail Çavuş’un anılarını anlatmasını beklerler fakat o hasta ve bitkin düşmüştür. Oğlunun hasta olduğunu gören Ali Efendi, ahırdaki ineğini keserek derisi içerisine İsmail Çavuş’u sarar ve günlerce bu deri içerisinde kalarak İsmail Çavuş sağlığına kavuşur.
Cihan Harbi’nin bitiminden yaklaşık bir buçuk yıl sonra Kurtuluş Savaşı patlak vermiştir. İsmail Çavuş için tekrar cephe yolu görünmüştür.. Yunanlılar Afyon’a kadar gelmişlerdir. İsmail Çavuş, İsmet Paşa ile büyük taarruza katılmıştır. Yine bir gün yüzbaşısı İsmail Çavuş’u yanına çağırmıştır. İki yüz kadar esiri yanına alıp, askerlerle birlikte Manisa Kırkağaç’a esir kampına götürmesini kendisine emretmiştir. Yola çıkarlar ilerledikçe acıkmışlardır. İsmail Çavuş yol üzerindeki köylerden erzak toplar, kendisinin Bulgarlara esir düştüğü günler gözünün önüne gelir ve gönlü esirlerin aç olmasına razı olmamıştır. Onlara da bu erzaklardan dağıtır ve karınlarını doyurur. Bir hafta sonra Manisa’ya varıp esirleri kampa teslim etmiştir.
Ömrünün büyük bir bölümü cepheden cepheye koşarak, askerlikle geçen İsmail Çavuş savaşın son bulmasıyla memleketine dönmüştür. Toplamda dile kolay on iki yıl cephede askerlik yapmıştır. Daha sonraları kendisine bağlanacak olan gazilik maaşını kendi isteği ile reddetmiştir. İsmail Çavuş, 1972 yılında İsmil’de vefat etmiştir.
Gazi Ak Mehmet
Görev yaptığı süre içerisinde, İsmet Paşa ve Fahrettin Paşa gibi ordunun üst düzey yetkililerinin takdirini kazanmıştır. Öyle ki 1965 yılında İsmil’e gelen dönemin başbakanı İsmet İnönü, aradan yıllar geçmesine rağmen silah arkadaşını belediye binasına davet ederek hasret gidermiştir. Belediye binasının balkonundan halka seslenen İnönü, “Sizinle iftihar ederim. Her haliniz bana görgülü, bilgili, medeni göründü… Buranın insanı demir gibi sağlam karakterlidir”[3] diyerek halkı da selamlamıştır.
İsmil’de kendisini ziyarete gelen sadece İnönü olmamış diğer paşalardan da gelenler olmuştur. Bir gece oğlu kalktığında babası Ak Mehmet’i ağlar vaziyette görür. Nedenini sorar? Sebep Ak Mehmet’in gördüğü bir rüyadır. Rüyasında Kazım Paşa kendisini ziyarete gelmiş, telaşla ve saygıyla ayağa kalkmaya çalışan Ak Mehmet’i “Otur gazim otur diyerek” ayağa kaldırmamıştır. Rüya gerçek olmuş, o günün sabahında Kazım Paşa elinde Kuran’la Gazi’yi ziyaret etmiştir. Yaşadığı süre içerisinde de Kazım Karabekir Paşa ve Paşa’nın kızları defalarca gaziyi ziyarete gelmişler unutmamışlardır.
KAYNAKLAR
- Gazi İsmail Çavuş’un kendi notları
- İsmail OSANÇ ve Nuh OSANÇ ( Gazi İsmail Çavuş’un Torunları )
- TBMM KÜLTÜR SANAT VE YAYIN KURULU YAYINLARI NO: 105, İSMET İNÖNÜ, Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri 1968 – 1970, Hz. İlhan TURAN, Ankara, 2004, Sy.36.
- Murat ZENGİN ( Gazi Ak Mehmet’in Torunu )
- İsmil Belediyesi Arşivi
- Dr. Sedat YÜKSEL, Fotoğraf Arşivi
[1] İsmail Çavuş, Kendi Notları
[2] Daha sonra bu kumandanın ismini oğluna vermiştir.
[3] TBMM KÜLTÜR SANAT VE YAYIN KURULU YAYINLARI NO: 105, İSMET İNÖNÜ, Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşileri 1968 – 1970, Hz. İlhan TURAN, Ankara, 2004, Sy.36.
1986 yılında Konya’nın İsmil Kasabası’nda dünyaya geldi. İlkokulu ve Ortaokulu İsmil Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda okudu. Ardından İsmil Lisesi’ni bitirerek Selçuk Üniversitesi SBMYO Muhasebe Bölümü’ne kaydoldu. Daha sonra Anadolu Üniversitesi AÖF Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne geçti ve buradan mezun oldu. “Ovanın Bereketli Toprağı İsmil” ve “Hatırda Kalanlar İsmil” kitaplarını yayınladı. Evli ve dört çocuk babasıdır.