“Dünyanın en güzel yerinde Türkiye, Türkiye’nin en güzel yerinde Konya, Konya’nın en güzel yerinde de bizim köyümüz var”
Rahmetli Abdullah dedemin küçükken bizlere telkin ettiği bu sözün önemini şimdilerde daha iyi anlıyorum. Okudukça, araştırdıkça Konya’mızın kültürel zenginlikleri, insanı gerçekten cezbediyor. Okumaktan maksat salt eline kitap almak olmasa gerek. Okumak, halkın içinde yaşamak, onların duygularıyla ruhunu beslemektir.
Selçuklu’ya payitahtlık yapan bu şehir her ne kadar 2000’li yıllardan bu yana kozmopolit bir yapıya bürünse de, bazı el değmemiş sokaklarında ve özellikle taşra köylerinde, o eski, kendi öz kültürünün kokusunu hissetmek mümkün. Bazen bir çocuğun şivesinde, bazen de bir hacı emminin nasihat veren sözlerinde…
Geçtiğimiz günlerde sohbet ortamında, aniden karar değiştiren tanıdığımız bir kişiden bahsedilirken, büyüklerden birinin yorumu oldukça dikkatimi çekmişti. “İyi oğlan, hoş oğlan amma, onun döneği başı belli değil.” Bu söz hakkında uzun süre düşündüm, ne demek istemişti, dönek ne baş ne? Aradan zaman geçtikten sonra yine bir büyüğe bu sözün ne demek olduğunu sordum. Aldığım cevap gayet tatmin ediciydi:
Eskiden köylerde koyunları sulamak için kuyulardan eşekle su çekilir, bu işleme “suvat” denilirdi. Eşeğin beline kuyudaki kovaya bağlanan ipin ucu sarılır eşeğin üzerine bir kişi biner ve su dolu kovayı kuyudan çıkarana kadar ilerlenirdi. Kova kuyudan çıktığı zaman eşek geriye dönerdi. Eşeğin döndüğü yere “baş” denilirdi. Hatta kuyuda kovayı karşılamak için bekleyen kişi “başa, başaaa” diye bağırırdı. Bazı acemi eşekler ve üzerine binen acemi sürücüler, kuyudan kova çıkmadan, yani başa varmadan aniden yoldan dönerlerdi, kuyudan kova çıkmayınca eşek tekrar döner başa doğru ilerlerdi. İlerlerdi ama o ani hareketle beraber zaten kovadaki suyun yarısı çalkalanıp kuyuya dökülürdü. Bu olaya nispeten, halk arasında istikameti olmayan, aniden karar değiştiren, sabit bir çizgisi olmayan kişiler hakkında “döneği başı belli değil” denilmektedir.
Ne güzel bir benzetmeydi bu. Düşündüm, gerçekten hayatta da böyle değil miydi? Belli bir istikameti olmayan, acemi eşekler ve onları yönlendiren sürücüleri yüzünden başa varamadan, yolundan dönenler nedeniyle kovalar hep yarım çıkmıyor muydu?
Arifler ne güzel söylemişler; “en büyük keramet, istikamettir” diye. Biz yine de yaşantımızda “başa, başa” demeyi ihmal etmeyelim.
Murat YAYLACI
23.01.2025

1986 yılında Konya’nın İsmil Kasabası’nda dünyaya geldi. İlkokulu ve Ortaokulu İsmil Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda okudu. Ardından İsmil Lisesi’ni bitirerek Selçuk Üniversitesi SBMYO Muhasebe Bölümü’ne kaydoldu. Daha sonra Anadolu Üniversitesi AÖF Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne geçti ve buradan mezun oldu. “Ovanın Bereketli Toprağı İsmil” ve “Hatırda Kalanlar İsmil” kitaplarını yayınladı. Evli ve dört çocuk babasıdır.