İlk adıyla İsmil Cumhuriyet İlkokulu…
Sırasıyla Cumhuriyet İlköğretim Okulu ve Cumhuriyet Ortaokulu…
Namı diğer Göçmen Okulu…
Geçenlerde bir yorumda “bir okuldan ötesi “diye tarif edilmiş tamamen içten duygularla.
Bu samimiyeti hak edecek birçok hatıra gizli beklide her çakıl taşında… Kimi tatlı, kimi acı…
.
Hafta sonu çamur deryasına dönen sokaklardan küçük adımlarla ve okula başladığım ilk günkü heyecanla İsmil Cumhuriyet Ortaokulu’na doğru yola koyuldum.
Etrafımda olmasalar da varlıklarını hissettiğim arkadaşlarım, kulağımda çocukluk cıvıltıları…
Aklımda okula yazılmaya gittiğim ilk gün ve Okul müdürümüz Tayyar Selimoğlu’nun beynimde hala yankılanan o meşhur sorusu… Beş bilyen var bir bilye daha verirsem kaç bilyen olur?

İstikamet aynı olsa da yollar değişmiş, buram buram toprak kokan evler az da olsa yerini beton yığınlarına bırakmış.
Küçük caminin yanında bulunan çukurdaki çöplerin yerini çocuk parkı almış, dedelerimizin sığır suladıkları Cıngırıklı Kuyu’nun sarkacı yılların üzerine yüklediği yükle birlikte ihtiyarlamış kırılmış yıpranmış… En azından dar sokaklardan önümüze çıkan köpek sürüleri yok.
.
Yıllar insanlardan olduğu gibi İsmil sokaklarından da çok şeyleri alıp götürmüş belli ki. Çocukluğumuzun bir numaralı adres tarif noktası olan “Kırmızı Merdivenler” de değişimden nasibini almış yerini yeni nesil evlere bırakmış…
Değişen o kadar çok şeyin arasında değişmeyen tek istikametin Cumhuriyet Okulu olması yüzümüzdeki tebessümü biraz olsun artırmıştı.
Bu ana caddeden hangi öğrenciler geldi hangi öğretmenler geçti kim bilir. Çarşı merkezinde otobüsten inen öğretmenler bu yol üzerinde “günaydın örtmenim” nidalarıyla karşılanır koluna girilerek etrafı sarılırdı… Dayakçı öğretmenler ise okul köşesinden izlenir, o gün gelemedi veya otobüsü kaçırdıysa sevinç çığlıkları alırdı etrafı…
.
Derken okulun bahçe kapısına geldim. İlk gözüme çarpan girişteki çam ağaçlarının sayısının azalması oldu. Bir boşluk sarmıştı sanki girişi…
Hararetli maçlardan sonra soluya soluya ağzımızı dayayarak su içtiğimiz sol taraftaki çeşmede ortadan kalkmış büyük bir bölümün asfaltlanmasıyla neredeyse toprak bir zemin kalmamış okul bahçesinde.

Hafta sonu olması dolayısıyla Okul binasının içine giremesem de her sınıf her oda gözümün önünde canlanıyordu.
İlk defa bizim öğrenciliğimiz zamanında heyecanla dikilen basket potalarının yeri değişmiş, zemin biraz daha yükselmiş neredeyse.
.
Arka bahçede büyüklerden yer bulamadığımız zaman maçlarımızı yaptığımız sol bölüme ise çocuk parkı yapılmış. Arka bahçe demişken orası da epey değişmiş, kar kış yağmur çamur demeden top oynadığımız futbol sahası daraltılmış zeminine yine asfalt dökülmüş.
.
Okul idaresi ve öğrencilerini de tebrik etmek gerekir ki her taraf pırıl pırıl.
Okul dışındaki bu değişikliklerin olması biraz da meraklandırdı beni içeriye yönelik. Ama kapalı kapılar arasından içerdeki değişiklikleri görebilmek zordu.

Bahçedeki bankta oturup soluklanırken bir bir öğretmenlerim ve arkadaşlarım geldi geçti gözümün önünden…
İlk olarak bizim kuşağın unutamadığı Kemal Yılmaz… Sağ ise Allah’tan uzun ömür, vefat etti ise Allah’tan rahmet diliyorum kendisine. Uzun yıllar müdür olması hasebiyle unutulmayan bir şahsiyetti.
.
Kadir Kılıklı, Gülseren Gürbüzer, Yasemin Yılmaz, Efe Güzelgöz, Sevda Gürbüz, Atila Ayan, Alişan Kabcı, Abdussamet Uysal, Salih Acar, Yahya Kemal Sadır, Bedrettin Uçkaç, Şenol Özel, Osman Çiftçi, Osman Fartlı, Alihsan Keleş, Metin Kurubal, Ali Yüksel, Jale Şanlı, Mehmed İshak Mazı… ve isimlerini hatırlayamadığım unuttuğum diğer öğretmenlerim. Hepsini saygıyla anıyordum.
Tabi yağmurlu günlerde kapıya durup ayakkabılarımızın altına bakıp, çamurlu ise çeşmede yıkamaya gönderen Ahmet Dayı, Ali Dayı ve bende ayrı bir yeri olan Recep Dayı’yı bu film şeridine eklemeden edemedim. Allah hepsinden binlerce kez razı olsun.
.
Sınıf arkadaşlarım… Hepsi birer inci tanesiydi… Dile kolay sekiz yıl birlikte okumuş birlikte büyümüştük… Şimdi her biri bir yerlerde işinde gücünde çoluk çocuğa karışmış halde… Allah işlerini güçlerini rast getirsin diyerek aralarında vefat eden bir kardeşimize de Fatiha gönderiyorum. Rabbim mekânını cennet eylesin.
.
O yıllara dönebilmek… İmkânsızlığını bile bile çocukluğumuzu tekrar istemek beklide hepimizin dilekler çemberinden geçmiş bir duygudur.
Hayat bir şekilde devam ediyor… Zaman peşinden kovalanırcasına hızla acımasızca ilerliyor…
Şimdi bize o sıralarda oturan kardeşlerimize zamanın değerini bilmeleri ve bulundukları konumun tadını çıkarmalarını temenni etmekten öte bir şey düşmüyor…
Murat Yaylacı
1986 yılında Konya’nın İsmil Kasabası’nda dünyaya geldi. İlkokulu ve Ortaokulu İsmil Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda okudu. Ardından İsmil Lisesi’ni bitirerek Selçuk Üniversitesi SBMYO Muhasebe Bölümü’ne kaydoldu. Daha sonra Anadolu Üniversitesi AÖF Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne geçti ve buradan mezun oldu. “Ovanın Bereketli Toprağı İsmil” ve “Hatırda Kalanlar İsmil” kitaplarını yayınladı. Evli ve dört çocuk babasıdır.