Teknolojinin ulaşımda henüz gelişip yaygınlaşmadığı dönemlerde tarla sürmek kara saban ve öküzle, ya da atla tekli pulluklarla yapılmaktaydı. At ayrıca ulaşımda da kullanılmaktaydı.
At eskiden İsmil’de önemli bir yere sahipti. Gerek ulaşımda, gerekse tarımsal faaliyetlerde at hızı ve çevikliği ile işleri hızlandırmaktaydı. Bu yüzden neredeyse her evde bir at bulunurdu. Burada atla ilgili bazı terimlere, özellikle günümüzde unutulan at arabası ve koşum takımları hakkında bilgi vermekte fayda var.
At arabasının ahşaptan yapılma dört tekerleği olurdu. Bu dört tekerleği destekleyen iki dingil, dingilleri ise birbirine bağlayan ahşap ve demir aksam vardı. Üzerine tahtadan yapılma kasa koyulur, kasa çeşitli renklerde ve desenlerde boyanırdı. Kasa ise ana şaseye “özek” denilen sağlam iki çivi ile tutturulurdu. Arabanın ön kısmına düz ve uzun “ok” adı verilen iki adet ağaç bağlanırdı. Bu ağaçların bağlandığı yer “makas” adı verilen sağa sola dönmeyi sağlayan bölümdür.
Bu arabaların arka tekerleği büyük olanına “şinak” denilirdi. Daha sonraları arabalar daha da renkli ve süslü hale getirilmiştir. Dört tekeri de küçük ve eşit olan bu süslü arabalara ise “Antalya arabası” denilmiştir.
Yolculuğa çıkılmadan üç dört saat önceden at arabasının tekerleri sulanırdı. Bundaki amaç ahşabın şişerek demir çembere sıkı sıkıya oturması ve sağlamlaşmasıdır. At arabası hazırlandığında, at ahırdan çıkarılır, önce “başlık” denilen deri ya da kayıştan yapılma, atın kafasını çevreleyen, iki gözünün kenarında kare şeklinde “gözlük” adı verilen deri parçalar olan kısım takılırdı – Bu deri parçalar atın etraftan huylanmaması ve önünü net görmesi içindir.-
Yine başlığın ağız kısmında “gem” adı verilen atın ağzına takılan demirden parça olurdu. Gem uç kısımlarından “terbiye” adı verilen, sürücünün atı kontrol etmesi ve yönlendirmesi için yapılan ince uzun kayışla bağlantılıydı. Terbiye bazen sağlam örgü bezle de yapılırdı.
Ardından “hamit” ya da “hamut” adı verilen dışı deri ve keçe ile kaplı ahşap boyunduruk atın boynuna geçirilirdi. Beline ise “belleme” adı verilen kayış takılırdı.
Bu şekilde hazırlanan at, arabaya koşulmak için getirilir ve iki ok arasına geri geri sokulurdu. Bu işlem sırasında ata “bas, bas” diye seslenilirdi.
İki ok arasına giren atın boynuna ilk olarak “eğlim” adı verilen ters “u” şeklindeki ağaçtan yapılma aparat takılırdı. Bu aparatın uç kısımları hamidin yan kısımlarında bulunan “kulak kayışı” denen kayışlarla at arabasının ok kısmındaki metal çubuklu bölmelere sabitlenirdi. Bu sayede at yürüdüğü anda arabayı hareket ettirirdi. Belleme kayışının uç kısımları atın oklar arasında dengeli durması için yine okların orta kısmına takılırdı. Bu İşlemle birlikte koşum işlemi tamamlanırdı. “Kamçı” adı verilen 70-80 cm çubuk ucuna bağlanan ince kayış veya lastikle at hareket ettirilirdi.
At, taşımacılık dışında, ulaşım ve yarışlarda da kullanılan vazgeçilmez bir araçtı. Türk kültürünün vazgeçilmezleri arasında atlı cirit ve yarışlar İsmil’de de yaygındı.
İsmilli biniciler çevre köylerle yarışlar düzenlerlerdi.
Bu biniciler arasında yakın tarihte, Yakup Çavuş, Boz Ahmad, Kahraman, Derviş Ahmet, Kemal Arıkan ilk akla gelen kişilerdir.
Motorlu taşıtların yaygınlaşmasıyla birlikte 2000’li yıllardan itibaren İsmil’de atçılık artık yapılmamaktadır.
Kaynak:
Murat Yaylacı, Ovanın Bereketli Toprağı İsmil, Kitap Dünyası Yayınları, İstanbul, 2024
Murat Yaylacı, Hatırda Kalanlar İsmil, Kitap Dünyası Yayınları, İstanbul, 2024
1986 yılında Konya’nın İsmil Kasabası’nda dünyaya geldi. İlkokulu ve Ortaokulu İsmil Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda okudu. Ardından İsmil Lisesi’ni bitirerek Selçuk Üniversitesi SBMYO Muhasebe Bölümü’ne kaydoldu. Daha sonra Anadolu Üniversitesi AÖF Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne geçti ve buradan mezun oldu. “Ovanın Bereketli Toprağı İsmil” ve “Hatırda Kalanlar İsmil” kitaplarını yayınladı. Evli ve dört çocuk babasıdır.